31 Ocak 2010 Pazar

Semerkant

     Ocak ayının başında, bir arkadaşım elime bir kitap tutuşturdu. Adını sürekli duyduğum ama nedense okumaya niyetlenmediğim bir kitaptı bu: Semerkant. Ömer Hayyam'ın el yazmasının, Semerkant Yazması'nın sürükleyici öyküsünü aktarıyor bize Amin Maalouf.
     Kitap 11. yüzyılda yaşamış 3 İranlının birbirlerinin içine giren yaşam öyküleriyle başlıyor. Efsane şöyle diyor:"İçinde bulunduğumuz binyılın (2. binyıl) başına her biri kendince damgasını vurmuş üç İranlı arkadaş vardır: Dünyayı gözlemleyen Ömer Hayyam, o dünyayı yöneten Nizamülmülk ve aynı dünyaya dehşet saçan Hasan Sabbah." Bu üç arkadaşın hayat öyküsünün anlatıldığı ilk kısım bir solukta bitiyor. Ardından bize hikayeyi anlatan adam ortaya çıkıyor. Benjamin Omar Lesage isimli bu adam hayatı Semerkant Yazması'nın kaderine göre yönlenmiş bir Amerikalı. Lesage'ın peşinde İngiltere, Amerika ve İran'da dolaşıyoruz. Lesage'la başlayan olaylar 19. yüzyılın sonunda başlıyor ve 20. yüzyılın ortalarına kadar devam ediyor. İran kültürünü öğreniyoruz bu süre boyunca, İran Devrimi'ni yaşıyoruz. Titanic'in güvertesinde dolaşıyoruz ve bir Amerika limanında son buluyor yolculuğumuz. Maalouf bize hikayenin içinde yaşama imkanı vermiş. Kitap boyunca siz de hikayenin içinde yaşayan olayları gören canlı bir karaktermişsiniz hissine kapılıyorsunuz.
     Semerkant, tek solukta okunan bir kitap. İnsana inanılmaz bir genel kültür edinme imkanı sunuyor. Kitabı okurken bildiğim bir sürü şeyin birbiriyle alakalı olduğunu fakat benim bu alakayı bilmediğimi düşündüm. Kitabı okuduktan sonra Mephisto'ya gidip Fitzgerald'ın yazdığı Ömer Hayyam'ın Rubaiyat'ını buldum. İngilizce aslı hem de. Bodrum dönüşü gidip alacağım inşallah. Son zamanlarda okuduğum en güzel kitaptı. Okumanızı tavsiye ederim.