13 Ekim 2014 Pazartesi

Hatırlanmayan Zamanlardan X / Banyo

ince bilekler
kalın dudaklar
kemiklerinden öpülecek bir omuzda
alelade duran bir hırkanın
öpüşlerin birinden sıyrılıp
düşüşü
ama önce lavabo aynası
yüzüm
duştan çıkan sevgili
yanağımda parmakları
gidecek mi?
ince bilekler
kalın dudaklar..
sonra..
sonra paldır küldür yıkılışı Sevişen'in.

9 Ekim 2014 Perşembe

Hatırlanmayan Zamanlardan IX / Su

Onu ilk kez tanıdığımdan çok uzun zaman sonra bile bir kez olsun hayalimdeki adam olduğunu düşünmedim. Aslına bakarsan hayalimdeki adam diye de bir şey yoktu. Doğru düzgün bir adam tanımadığımdanmış herhalde. İlk başlarda her hareketi yapmacık geliyordu. Yok yere mükemmel olmaya çalıştığını, kendini kastığını sanıyordum. İlk günden son günümüze kadar neredeyse hiçbir buluşmamıza gecikmedi. Olduysa bile bir iki dakika… Onlarda da beni gülümsetecek bir bahanesi vardı hep. Bugün papatya mı yoksa gül mü alsa elbiseme yakışırdı acaba, karar verememişti. Hem saçmaladığını düşünüyor hem de gülüyordum. Bu kadar planlı yaşamasına da uyuz oluyordum. Ona sorsan yaşadığı, spontane hayat tarzının kralıydı; “Allah’a şükür bütün işlerim rast gidiyor o kadar”dı. Fazla romantikti. Bakınca rahatsız etmiyordu aslında, yapmacık da değildi. Zaten romantizmi hayatına iyice yedirmişti, o sıralar olduğu haliyle doğmuştu sanki.

İlk sevgili olduğumuz gün. Vapurdaydık. Haldun Taner’den dönüyorduk. Flört döneminde çok dolu yaşadık. Haftada iki ya da üç günü birlikte geçiriyorduk. Benimle ilgilenmesi hoşuma gittiği için değil sadece, birlikte çok eğleniyorduk, çok gülüyorduk. Saatlerce her şeyden konuşup hiç sıkılmıyorduk. Beni pür dikkat dinlerdi. Hiçbir dediğimi unutmaz, sonra başka zaman, başka konularda, satır aralarında falan söylediklerime atıfta bulunurdu. Karşısındakini etkilemeyi iyi becerirdi yani. Neyse işte o gün, her zamanki gibi tiyatrodan çıkmış, bir Moda turu atmıştık. Hemen her seferinde benim eski evimin olduğu sokaktan geçer, Kemal’in Yeri’nde birer çay içer, son Beşiktaş vapuruyla da geri dönerdik. O gün hafif rüzgar vardı Boğaz’da. Yine de benim dışarıda oturma isteğimi kırmamıştı. En baş taraftaki sıraya oturduk. Bizden başka bir çift daha vardı üst güvertede. Küpeşteye doğru yürüdü. Sonra bana dönüp, “ne bu Kadıköy-Beşiktaş vapurunun güvertesinde salınan nazlı rüzgarın, ne de martıların, bizi el ele görmeden içi rahat etmeyecek bu sokakların” dedi ve elini uzattı. Böyle romantik hikâyelerle dalga geçtiğim yılların ardından bu duruma düşmek komik gelmişti. Güldüm. Kahkaha attım. Sonra, o an benim için de bir şeylerin değişiyor olduğunun içime düşürdüğü esintiyle kalkıp yanına yürüdüm, elini tuttum. Beni kendine doğru çekti, sarıldık. O sırada bizi izleyen çiftten bir alkış koptu. Mutlulukla kıkırdayıp kulağına, hangi kitaptan bu sözler, diye fısıldadım. Yine kulağıma, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ından, diye cevapladı. Yusuf Atılgan, ben okuldayken bir dönem proje ödevim olmuştu. Aylak Adam’ın her satırını biliyordum. Böyle bir şey geçmiyordu kitapta. Anlatabiliyor muyum Mehmet’in nasıl bir adam olduğunu?

Sonra sevgili olduk. Zamanla farkında olmadan değiştim. Dürüst davranmam gerekirse kendimi buldum. Sadece insanlarla değil, hayatla da arama ördüğüm duvarları yıkmama yardım etti. Kendimi tanımamı sağladı. Yıktığımız duvarların yerine yollar yaptık birlikte. Hep bir yolunu bulurdu, bana da öğretti. Küçük şeylerden bahsederdi sık sık. Olayların arasındaki incelikleri öyle iyi çözümlerdi ki bazen ikiyüz yaşında falan olduğunu düşünürdüm. O da değişti biraz. Baştaki uyumluluğunu seyreltti. İtiraz etmeye, uyuz etmeye, zaman zaman kavga çıkarmaya başladı. Eğer değişmesiydi böylesine aşık olmazdım herhalde. Çünkü insan rahatça sevebilmek için karşısındakinin de hata yaptığını görmek istiyor.

Sonra rüya gibi bir yıl geçirdik. Şimdi düşünüyorum da gerçekten bir anı dahi boş yaşamamışız. Her anımız ayrı bir hikaye. İlk kez birlikte olduğumuzdaki o heyecan, o güzellik, o saflık. İlk kez biriyle sevişiyormuşum gibi hissetmiştim. Sonra yan yana uzanıp sırtımı onun göğsüne dayadığımda kulağıma uzanıp bir şiir okumuştu: “kuşlar ile bulutlar / ve kırmızı bir uçurtma / nasıl yakıştıysa gökyüzüne / sesim de sesine, / sessizliğim sessizliğine / öyle yakıştı.” Yıllarca yaptığım her şeyi hep sorguladım. Hiçbir zaman doğru bir şey yaptığımdan emin olamadım. Hep o rahatsızlıkla yaşadım. Ama o gün ilk defa bütün tereddütlerimden arınmış, huzurla uykuya daldım.

Bir sabah geldiğinde çok kötü durumdaydı. Sağanak yağmur vardı o gece. Islanmayan tek bir yeri kalmamıştı. Anahtarın kilitte döndüğünü duyduğumda yataktan fırladım, henüz uyumamıştım. Mehmet’i kapıda gördüğümde neredeyse bayılacak haldeydi. Çok zor nefes alıp veriyordu. Onu öyle görünce donup kalmışım. “Çok ıslandım” dedi, soluk alıp verişlerinin arasından. O konuşunca kendime geldim. Koluna girdim birlikte yatak odasına geçtik. Gömleğini çıkardım önce, sonra pantolonunu. Bir an tereddüt ettim ama sonra kalan ne varsa soydum. Bir havlu getirip saçlarını kuruladım. Yatağa uzandı. İçeri gidip duşu hazırlamak için kalkacak oldum, bileğimden yakaladı. “Gitme” dedi. Yanına uzandım. Başını göğüslerimin üzerine koydu. Korkuyordum. Ne olduğunu merak ediyordum ama korkuyordum. Onu ilk kez bu halde görüyordum ve alışık olduğum durum onun bu hale düşmeyecek bir adam oluşuydu.

Nefesini düzene sokması neredeyse bir saat sürdü. Sonunda göğsümün üzerinde çarpan ikinci kalp, saat ritmini bulduğunda uyuyakaldığını düşünüp biraz rahatladım. Yine de neler olup bittiğini düşünmeden edemedim. Bir yarım saat boyunca karşıda duran boy aynasından yansımamızı seyrettim. Bunu nasıl atlatacağız diye düşünüyordum. “Göğüslerinin arasında arapyaseminleriyle dolu bir vadi var” dedi. Sanırım bir yolunu bulmuştu.

Bir hafta sonra ailemle tanıştı. Öylesine rahattı ki, sanki uzaktaki oğulları gelmiş gibiydi. Tek kusuru en olmadık zamanda gitmesi oldu. Bir hafta sonraydı, o gün babam onu balığa gitmek için bekliyordu. Akşam yemeğini bizde yiyecektik. Fakat gelmedi.


İşte Mehmet ılık bir karayel gibi hayatımdan gittiğinden beri, yine bir yolunu bulup geri dönmesini bekliyorum. Beni buna alıştırmasının bir sebebi vardı muhakkak, olmasa yapmazdı.