21 Eylül 2013 Cumartesi

Hatırlanmayan Zamanlardan IV / Sarılmak 1 TL

dün öğlen saatlerinde Ankara-Kızılay'da tuhaf bir olay yaşandı. meydanda, ellerinde ‘sarılmak 1 TL’ pankartı olan iki kız yüzünden izdiham çıktı.

yetkililer olay yerinden elde ettikleri bulgular ışığında, “olum sarılalım mı la, yok olum ayıp la, la ne ayıbı kendileri kocaman yazmışlar sarılalım diye hem para da vercez, yok ben yapamam sen git sarıl, olmaz anca beraber kanca beraber, o zaman yürü eve gidelim, olmaz alt komşunun kızına arka bahçede sarılırken iyidi ama Allah'tan abisi duymadı dimi la, evet iyi ki, ama sarılmazsak duyabilir, satıcı puşt, sarılcan mı, iyi la iyi yürü” şeklindeki konuşmada arkadaşını tehdit eden ve olayların başlamasına neden olan lise öğrencisi B.E.’yi gözaltına aldılar. araştırmalara göre bu B.E.’nin ilk şantaj olayı değildi. yapılan araştırmalarda B.E’nin daha önce 2 şantaj, 3 alay ederek gaza getirme, 1 yürü aslanım şeklinde gaza getirme, 3 mehter marşıyla gaza getirme (bu bulgu Siyasi Şube kayıtlarında da sabit) suçlarından sabıkalı olduğu ortaya çıktı. polisler “sen ne biçim arkadaşsın ulan it” diyerek B.E.’yi nöbetçi mahkemeye sevk ettiler.

bunun yanında İstatistik Kurumu’ndan alınan verilere göre olay yerinde 26 bakıp da iç geçirme fakat yoluna devam etme, 12 ulan ülke ne hale geldi (bunların sayısı çoğunluğunun namus elden gidiyor kümesine dahil oldukları için bu kadar azdır, o grubun sayısı da tam olarak 131dir), 68 sarılmak da mı parayla, 17 ulan 1TL çok ucuzmuş; fakat yalnızca 2 tüh tüh yazık bu çocukların niye paraya ihtiyacı var acaba sözlü eylemi yaşanmıştır. olayın esas nedenini arayan ve genç kızlar için samimiyetle üzülen teyzeler bulunup, giriştikleri bu ahlak savaşında birinci geldikleri için mareşal ünvanı verilmiştir. ancak teyzeler bir kuyumcuya gidip altın rütbeyi satıp parasını kırışmaya kalkınca mareşallikleri geri alınmıştır.

esasında olay; pankartlı kızlardan birinin üniversiteyi İstanbul'da okuyan bir arkadaşının Ankara hakkında ileri geri konuşup, boğucutekdüzesıkıcıboşmemurşehri ifadeleriyle genç kızımızın canını sıkması (alınan ifadesinde, modumu düşürdü şeklinde bir ifade kullanmıştır) sonucu, kızımızın Ankara'ya heyecan katmak istemesi yüzünden çıkmıştır.

dosyanın incelemesi Ankara bilmemkaçıncı Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından sürdürülmektedir.


Oğuz Atay'a hasretle...

10 Eylül 2013 Salı

Hatırlanmayan zamanlardan III / En çok cam kesiği acıtıyor.

"Ayağıma diken battı."

"Ne alaka ya, ne dikeni? N'apıyon acaba sen, söyle n'apıyon gecenin bu saatinde?"

"Yatıyorum."

"Nerede?"

"Yatakta."

"Ne işi var yatakta dikenin! Eskiden mi batmıştı, onu mu ima ediyorsun? Yine mi kelime oyunu? Oyucam ama o gözlerini artık."

"Ha, evet. Geçen yaz batmıştı. Ondan önceki yaz da çivi batmıştı. Ama en çok cam kesiği acıtıyor. O da ondan iki yaz önceydi. Üniversiteyi kazandığım yaz. Her akşamüstü yaptığımız mahalle maçlarında, sırf Pelin'e yaranmak için küçük kuzenini kaleye aldığım yaz. Ve bir maç bile kazanamadığımız yaz. Çocuk tam bir kovaydı. Üniversite sınavları açıklandığında Pelin, Ankara'yı kazanmış ama bana İstanbul dedi. Sonra ortaya çıktı tabi. Neden böyle bir şey yaptığını sorduğumda da, "Seninle İstanbul hayalleri kurmak güzel oluyordu" dedi. "Ne yani Pelin, Ankara hayallerinin arasında bana yer yok mu?" Cevabı sanki daha önce düşünmüştü: "Gerçekçi olmamız lazım." "Pelin," dedim, "Gerçekçi olmak için çok küçüğüz." Cevap vermedi, sustu. Ben de dönüp gittim. Eve girerken, hırsımı babamın çürüdüğü için bahçeye çıkardığı cam kapaklı dolaptan çıkardım. Cam boydan boya ayağıma girdi. Yirmi yedi dikiş atıldı. (Sekiz. Yalan söylüyorum.) O yüzden en kötüsü cam kesiği. Hem de size boş hayaller kurdurtan bir dolabın kapağındaysa..."