28 Ekim 2016 Cuma

Hatırlanmayan Zamanlardan XV: Nefes

nefes aldıkça dikişleri açılıyormuş gibi kalbimin.

---

ne olursa olsun, sonsuza kadar bizim olan şeyler var. hatırlamadığımız zamanlardan, hatırlamadığımız zamanlarda bile.

saçlarımdaki ilk beyazı hatırlıyorum. ikinciyi de.. üç ile dört ve beş, altı, yedi birlikte belirmişlerdi. her birinin nedenini biliyorum. neyse ki sayamayacağım kadar çoğalıp beni canlı bir bellekten kurtardılar.
bu bir nimettir.

dünya hemen her an, çoğunlukla böyle yürüyor.

hatırlamamak istediğim bir şey yok.

---

insanlar çoğunlukla, alelâde bir şekilde, âdeten, cevabına ilgisiz bir şekilde, nasılsınız, diye soruyorlar. fakat geçen muhterem bir zat, "Ne olacak, her şey olacağına varıyor" diye cevap verdi. soran bile sorusuna bu kadar kıymet vermemiştir. çünkü bu aslında gerçekten hayata kıymet vermekten başka bir şey değil. böyle insanlara baktığınızda, her an hâllerinin ve istikametlerinin farkında olduklarını ve ikram edildiği ölçüde zamanın yularını ellerinde tuttuklarını görebilirsiniz.

insan ancak fani olandan daha kıymetli bir şey bulduğunda zamanla başa çıkabiliyor. maneviyata düşkünlük eşyaya hükmetmeyi sağlıyor. zaten maneviyata verilen kıymet raddesinde zaman da eşyalaşıyor.

---

bir gülüş, bakış, azap, üzüntü en başından beri onları ait kıldığımız eşya ve fani bedenden ayrılar. 

mahallede bir kız vardı. rüzgârı da güneşi de kendinden. fesleğen gibiydi, dokundukça nefes almayı öğrenirdin.

ama kimse diyemez ki şimdi ne mahalle, ne rüzgâr, ne de fesleğen. hiçbirimiz bir daha nefes almayı unutmadığımıza göre hem de.

---

Allah'la arana giren şeye dünya denir. dünya öyle bir şeydir ki; sadece Allah'la değil, kendinle, kendisiyle de arana girer. dolayısıyla dünyaya kıymet verip dünyayı elde etmek imkânsızdır.

---

emsalsiz duygunun esması da olmuyor. bir hâl üzere olan, kalbî bir hakikât.

---

nefes, 
kulaktan girer beyne giderse söz olur; 
kulaktan girip kalpten geçerse mânâ olur; 
kalpte kalır sır olur.

sır kıymetlidir.

25 Eylül 2016 Pazar

Hatırlanmayan Zamanlardan XIV

İltifatın hakikate en yakın olanı sır gibi saklanınıdır.
Sevmenin de…
Ölmenin de…

Radyoda ikinci defa Kapın Her Çalındıkça çalıyordu. Bir şarkıya ikinci defa denk gelecek kadar uzun süredir radyo dinliyorsanız bunun bir anlamı vardır. Kaldı ki bir şarkıyı sevince beş yüz defa arka arkaya dinleyenlerden olmadım hiç. Sevmek özen gerektirir. Belirli kuralları yoktur tabi ki ve olmaması sevmeyi özel kılar ancak özen kelimesinin de zarif bir anlamı vardır, hem sevgi için hem sevgi içinde… 

Özen her şeyden evvel susmayı gerektirir. Çünkü çoğunlukla, ‘seni seviyorum’ demek; söylenebilecek binlerce güzel cümleden ve dokunulacak paha biçilmez bir sevinçten vazgeçmek demektir. 

“Beş dakika sonra yoldan alırsın :*” yazmıştın o gün. Cevap atmamıştım. Yazarak vakit kaybetmek yerine beş dakika olmadan yanına varmak daha anlamlı gelmişti. Sevmekten anladığın bir şeyler vardır. Fakat bir gün hiç bilmediği bir şekilde sevilebilir insan… 

İltifatın hakikate yakın bir tarafı vardır.
Sevmenin de...
Ölmenin de...