Nefes almayı unuttuğumuz zamanlar oldu;
ne olduğunu anlamadan eve dönme vaktinin geldiği zamanlar. Sokaklar bizimdi.
Altlarında dolmuş beklediğimiz sokak lambaları ve o lambanın bulunduğu direğin
üzerinde ötmese varlığını bile anlayamayacağımız baykuş bizimdi. Hatta bir kaç
saat öncesine kadar şu an dolmuş beklediğimiz yerde el açan dilenci, bu şehrin
bütün dilencileri, hırsızları, sarhoşları, berduşları, aşıkları ve aşkları
bizimdi. Aslında aşk öyle bir şey ki, hiç bir zaman sadece senin olamaz. Olsa olsa
sen aşkın bir parçası olabilirsin.
Sokaklar
bizimdi bizim olmasına ama yine de hep geç kaldık. Parmak uçlarımızda girdik
eve. Tam odaya vardım kurtuldum diyecekken babalarımızın, saat kaçta geldiğini
biliyorum, diyen öksürüğüyle irkildik. Çabucak soyunup yatağa uzandığımızda
kafamızda günler saatler ve anlar doğalarının aksine birbirinin içinde değil
ama hep bir arada dönüp dolaşıyorlardı. Güzel bir anıyı tekrar tekrar yaşardık
yüzümüzde en aşık gülümsememizle, canımızı sıkmışsa içimize dolardı bir daha
hiç gülümseyemeyecekmişiz hissi.
Genellikle
güzel biten geceleri bittiği yerde bırakamayıp yastığımıza taşıdık,
yastığımızın yanına, mesaj gelir de duymam umuduyla sessize almaya korktuğumuz
telefonumuzla. Genellikle de pişman olduk. Kimi zaman telefonun ansızın
titremesiyle yüzümüz ışıl ışıl oldu ama çoğu zaman dayanamayıp uzun bir tatlı
rüyalar öpücüğü döktürdük. Beklentilerimiz kimi zaman keşke yazmasaydım
pişmanlığına dönüştü ekrana bakıp da saati görünce, kimi zamansa bir yeni mesaj
çoktan alınmıştı. Yasal acılardı bunlar, ikisinde de sevdik. Neyse ki her
ikisinde de son düşündüğümüzü hatırlayamayacağımız sabahların kalabalık
uykularına dalabildik.
Bugün
bu kadar tanıdık geliyorsa, düne benzediğinden. Çünkü dün de bir zamanlar
bugündü. Yarının ebediyeti de dün olmaktan başka bir şey değil. Zamanın hiç
bitmeyecekmiş gibi uzun, hiç hatırlanamayacakmış gibi eski, cevap
veremeyeceğimiz kadar anlaşılmaz ve tanımlayamayacağımız kadar belirsiz
olduğunu unutmamak gerek. Çünkü insanlar da zamana dahil. Kendi içine dönen bir
labirent gibi umutsuz, asla eskimeyecekmiş gibi yeni, bir sonraki adımı gibi
tereddütsüz, bahar gibi heyecanlı ve güz gibi gözüyaşlı ancak yarın ne
yapacağını bilemeyecek kadar bugünde.
Şimdi..
Mesaj
iletildi.
Rio
Grande, 6 temmuz 2012
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder