29 Ağustos 2012 Çarşamba

Sus bir ki üç..

       Hiç.. Adım atacak yer bırakmayan, koca bir hiç dudaklarımın arasında. Kıpırtısızlık bedenimin hareket sınırı, zira sen dağları ufalarken ben susmayı öğreniyorum. Mürekkebin kağıt üzerindeki ılık yaraları.. Keşke bütün yaralar böyle güzel olsaydı. Oysa belki küçük bir esinti olsa düşerdim. E şimdi esmedi diye..

       Sessizliğime tahammülün yok. Belki sana hiç tahammülsüzlük yaşatmadığımdandır bu halin. Bana göre şımarık ağzından çıkan sözcükler, sense onlara çaresiz deyip, besliyor büyütüyorsun. Zihnim mahşer yeri; bolca sen, azıcık eski sevgililer. Eskileri verip yenileri alma çabası bu, farkı nasıl ödeyeceğim çok aşikar.

       İlk kırık sözcüğün ilk nemli sesinde bittiğinden her şey -aslında o kadar da çok şey değil- geri kalanı da böyle sessizlik oluyor. Birlikte baktığımız gün batımı batıyor, benzer bir gün anılardakine, aynı poyraz Konstantiniye'nin Halikarnas'a hediyesi. Aynı olmayan bir şeyler var, tabiatından yalnızlığın. Öyle bile olsa sen aynı bakıyorsun o kızıllığa, benim en sevdiğim renk hala o kırmızı. İşte işin hasta tarafı bu gün batımı.
                                                                                                montevideo, ağustos 2012

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder